Toplumda “hastalık hastalığı” olarak bilinen bozukluktur. Bu hastalığa sahip bireyler gerçekte olmayan bir bedensel hastalıkları olduğuna inanırlar ve/ve ya sıradan ve masum bedensel belirtileri (basit bir kol uyuşması, karın ağrısı, baş dönmesi gibi) ciddi bir hastalık (kalp hastalığı, barsak tümörü, beyin tümörü gibi) belirtisi olarak yorumlarlar. Doğaldır ki bir bedensel duyumunu bu şekilde yorumlayan bir birey hiç vakit kaybetmeden ilgili branş doktoruna (kardiyolog, dahiliye uzmanı, nörolog gibi) başvuracaktır. Ancak bu hastalığa sahip bireylerin asıl zorluklarından biri, doktorların “gereken her araştırmayı, tetkiki yaptık, siz de korktuğunuz türden ciddi bir bedensel hastalık yok” demelerine karşın buna ikna olmamaları, ciddi bir hastalığa sahip oldukları inancı ve kaygılarının devam etmesidir.
Bu hastalar ilgili hekimlerce gerekli değerlendirmeler yapıldıktan ve bedensel bir hastalık saptanmadıktan sonra psikiyatri uzmanına yönlendirilirler. Ancak bir çok hasta bunun yerine başka bir dahiliye uzmanına ya da nöroloğa gitmeyi tercih eder. Bedensel hastalığına “teşhis koyacak” bir doktor arar, yeni tetkikler yapılır ve bu arayışlar bir süre böyle sürer gider. Her yeni doktor, yapılan her yeni tetkik ve tedavi aslında ruhsal bir bozukluk olan bu hastalığın daha da pekişmesine neden olacaktır. Bu nedenle bu hastaların psikiyatriye ilk yönlendirildiklerinde bu öneriye uymaları çok önemlidir. Çünkü sorunlarının çözümü aslında ilaç tedavisi bile değil, psikoterapidir.
Bazı özel hallerde ilaç kullanılsa bile, bu hastaların bedensel hastalıkları olduğuna dair inançlarının ortadan kalkmasının asıl yolu, düzenli şekilde alacakları psikodinamik yönelimli ya da bilişsel-davranışçı yönelimli psikoterapilerdir.